NECMETTİN KILIÇ

nizipli

Nizipli

Ekleyen: NKILIÇ  /Nizip Anadolu insanın kendisidir

Herkes bir yerden göçüp gelmiştir Nizip’e...  Belkıs mahallesinde oturuyorsa Ş.Urfa tarafından, Hafızpaşa tarafında oturuyorsa, Barak tarafından ,sebze hali tarafında oturuyorsa dereköy tarafından göçüp gelmiş demektir. Nizipli iki kişi birbiriyle tanışırken adını sorduktan sonra, nerede oturuyorsun demezse mecbur hangi köydensin der. Nizip’te Nizip’in yerlisini bulmak İstanbul da İstanbulluyu bulmaktan zordur.

  Yaşar ustayı herkes bilir. ‘Ayakkabıcı Yaşar ’Küçükken patlak lastik toplarımızı götürürdük ispirto ocağında ısıttığı yassı demirleri vardı. El tutulan yerlerine çaput bezler sarılı ,kızgın demirlerle, kalın siyah makasla kestiği lastik yamalarla kaynak yapardı. Altı tırtırlı siyah lastik top ayakkabılarının arkası hemen yırtılırdı da, onu da Yaşar ustaya kaynak ettirmeye götürürdük.işte o Yaşar ustanın Nizipli olduğunu söylerlerdi. Sarı saçlı, renkli gözlü, kısa sayılacak orta boylu , güler yüzlü ,çarşıda yürürken yolu üzerindeki her esnafa uğrar selam verir hayırlı işler dilerdi.

Nizipli köyden gelmiştir, amma köyü de beraberinde getirmiştir. Herkesin köyünde çiti çubuğu vardır. Yazları, hafta sonları bir fiil köye taşınılır çüt sürülür budam yapılır, ekin ekilir. Köyün işi Nizip’ten takip edilir. Babalar yeni yetişen evlatlarına kızar, malının içine gitmek istemiyorlar ,tarlasının, fıstığının başına götürsem tahımını (tarlanın sınırı) gösteremezler der.Sehre (Piknik) gibi gidin malınızın içine kebabınızı edin, yiyin için diye nasihat eder.Evlatlar ise haftada bir pazar günümüz var , onda da bizi köye götürüyorsunuz deyip bin bir bahanelerle yan çizerler.
 Köyde pek malı mülkü olmayanlar iki koyunuyla, bir keçisinide   getirmiştir. Alabilmişse köyüne gidebilecek yola yakın yerden, akrabalarının, köylülerinin yakınından, bodrum katlı, ambarlı, sıvasız bir ev alır köylüsünün oturduğu mahallenin haricinde ev alan la ilişkilere mesafe konur, köylüsünü beğenmedi, ta evi şehirli mahallesinden tuttu denerek kınanır, gerekmedikçe de onlara gidilmez, köyden ziyarete gelenler ilkin bütün akrabalarını oturduğu mahalleye gelir. Akrabaları geldiğini duyunca başına birikir, yakın akrabaların evinde birer gece misafir olur, en son olarak ta köylüsünden uzak oturana, eğer yakın akrabaysa haber salınır, filanın evindeyim gel diye .
Köyünden gelip Nizip de yerleşen ilkin davarlarını ambara yerleştirir. Önlerine akere(yemlik) koyar evimde ağanın eksim olmasın der. Komşular kokudan rahatsız olsa da kimse bir şey söylemez, katlanır yerine göre süt, yoğurt ağızla gönülleri alınır
( Hattı zatında Nizip’te kurban bayramı gelmeden önce herkes kurbanlığını alır, evimde iki üç ay arpa ile besleyeyim de besili olsun der.)
 İkinci iş olarak ta evin damına bir göz oda yapar, içine topraktan ocak
 yapıp betonla sıvayıp sağlam bir ekmek ocağı kondurur. Ocağın kondurulduğu yer ocaklık, ocaklığı olan evler, kışın açıkta ev ekmeği yapılamayacağı için komşular tarafından sevilen evler dir . Ev ekmeği Niziplinin vazgeçilmezidir. sabah kahvaltı hariç her öğün , ev ekmeği ile yenilecek yemekler yapılır. Yapılmasa bile sofrada baş köşeye yine ev ekmeği konur. Sırf ev ekmeği çabuk bitmesin diye fırından birkaç ekmek alınır, kışın alınan ekmekler tırnaklı, yazınsa ev ekmeği gibi kolay dürüm olması için açık(lavaş) ekmek alınır.
Fırınlar Nizip mutfağını neredeyse merkezini oluşturur. Gerçek Nizip li nerdeyse yemeklerinin tamamına yakınını fırında pişirir her evde beş altı tane fırın tepsisi olarak kullanılan hamadan vardır. Hamadanın kenarında kime ait olduğunu gösteren isim yazılır .Fırına gidip gelmede kıdemli hamadanların kenarında isim yazmaz. Kabaca ,küçük bir boya çalınır fırında boyu yetmediği için briket üzerinde, hamur yumaklarını tahtadan alıp tartmak ve uçundan bir parçasını koparmakla görevli çırağın bir görevi de fırına gelen tepsinin kimin tepsisi olduğuna bakmak, hangi yemeği getirdiğini akılda tutmak, bu hafızada tutmayı garantilemek için, kibrit kutusunun ön yüzünün yarısı kadar bir karton parçasına tepsiyi getireninin veya kime aitse onun adını yazıp iki ye katlayarak yemekle tepsinin arasına sığıştırır. Birde yemeği getirene ne zaman gelip almasını gerektiğini söyler.
Mahalle fırınları patlıcan kebabına kırk beş dakika derken, çarşı dakiler otuz dakika der. Hepsi lahmacun yapılması için gelen tepsileri sıraya koyar ama hangisinin sahibi erken gelirse ondan başlarlar yapmaya, herkeste bunu bildiği için lahmacunun ne zaman çıkmasını istiyorsa o zaman fırına gider.
Hiçbir fırında tepsi pişirme parası alınmaz. Fırıncılar derneği her sene tarife yazıp gönderdiğinde tepsi parası almak mecburidir derse de   kimse pişirme parası isteyemez, böyle olunca da fırının ocağında bazen tepsilerden ekmek pişirmeye yer kalmaz. Hele yaz olup ta ,patlıcan çıkınca ,fırında ocakçı ın da canı çıkar, her öğlen ve akşamda onlarca biber, patlıcan ,domates fırına getirilir. Ocakçı hiç bir şey demeden ,ek bir ücret istemeden pişirir. Patlıcanlar çok fazla olduğu için, tepsi dayanmaz, poşetle fırına gönderilir. Tartıcı bunları sayarak şişe saplar yada tavaya dizer tabi bazen (sıklıkla )patlıcanlar karışır. Üçer beşer paylaşılır, tepsilerin karıştı gıda olur tepsi karıştığında ilk fark eden fırıncıyı uyarır, fırıncı tartıcıya kızar, tartıcı hemen olası tepsinin benzerini kim tarafından götürüldüyse onun evine koşar, yemek yemeden yetişirse tepsiler değişir, yoksa herkes elindeki tepsiye razı olur.Yarın boş tepsiler fırına gönderilir , tepsiler fırıncı tarafından değiştirilip sahiplerine tartıcı ile iade edilir.
    
Fırının yanında bir kasap ,önünde de bir nohutçu olur ama her nohutçunun nohudu yenmez .Kahvaltısında kemikle pişmiş nohudu eksik etmeyenler nohudu iyi yapandan, ekmeği de mahallesinin fırınından alır. Kimsede buna gocunmaz. Evde kahvaltı yapmayan Nizipli işe giderken bir nohut dürümü alırda gider. Hele kimi vardır ki üşenmez en iyi nohutçu kimse sabah motorla ta ona gider (tercihe göre ya eski postanenin oraya yada kütüphanenin eski yerinin önündeki fırının) oradan alır.
Nizip kütüphanesi gezici kütüphaneler kadar hareketlidir .Hareketi geleninin gideninin çokluğundan değildir. Zaten gelmek için önce bir kimliğinizin olması gerekir. Nizipli bir çocuk hayatında ilk kez nüfus cüzdanıyla kütüphane sayesinde tanışır. Öğretmen ;şu ödevi kütüphanede araştıracaksınız dedikten sonra, giderken yanınızda kimliğinizi de götürmeyi unutmayın diye ünler. Öğretmen Nizipli değilse, öğrenci beraber gideceği arkadaşı yada abisin den kimliğin gerektiğini öğrenir. Annesinden kendi kimliğini ister, annesi kimliği de ne yapacaksın diye sorduğunda, o an büyümüş, biri edasıyla kütüphaneye gideceğim der. Kütüphane sözü anneyi ikna etmiştir. Hemen televizyon büfesinin üzerindeki camlı sandığı özenle aşağı indirir, kilit yerinde olmasına rağmen hiç kimsenin kilitlemediği bu camlı sandığı acar. Çocukta bu gizemli sandıkçığın içini yakından görme fırsatı bulmuş olur, üsteki renkli birkaç kumaş ve kenarı özel olarak işletilmiş yazmalar kaldırıldıktan sonra altından sıra sıra kimliklerden biri seçilerek çocuğa verilir.Böylece çocuğun kimliği ile ilk karşılaşması gerçekleşmiş olur.
Çocuk bir kimlik sahibi olmuştur. Kütüphaneye giderken kimliği döş cebinde gururla taşır, kütüphaneden içeri girer girmez daha kimse bir şey demeden kimliğini gösterir, istenilen yere kimliğini bırakır kütüphane tarihindeki kalabalık günlerinden birini yaşar. Ödev arama sezonunun haricinde ise kütüphane farklı bir işlev kazanır. ÖSYM sınavına hazırlanmak için sıcak ve sessiz bir yer arayanlar ile okuldaki kızlarla buluşa bilmek için masum ve sosyal bir yer arayan çocukların ilk gençlik arkadaşlarının, aşkların filizlendiği yerdir Nizip kütüphanesi. Her ne kadar kütüphaneci başka yerde buluşun diye bozulsa da çocuklar ödevimiz var deyip, kalınından iki kitap masaya açarak kütüphaneciyi savuştururlar



Kütüphaneciler, kütüphaneye pek gelinsin istemezler sanki, bu yüzden kütüphaneye birkaç kez gitmiş her Niziplinin kütüphaneden kovulma anısı vardır.
Benimde var tabi; birincisi ilk okul yılarında o zaman kütüphane Ali Alkan ın arka tarafındaki bodrum katından çıkmış, şimdiki iki nolu sağlık ocağının milli eğitim tarafındaki kapısının bulunduğu kısımdaydı. Yaz tatilinde sık sık kütüphaneye, ciltlenmiş çocuk dergilerini okumaya giderdim. Oradaki görevli kütüphanenin tek müdavimi olan benden sıkıldı .(O zamanlar kütüphaneciye ya ödevini söylerdin yada okuyacağın kitabı söylerdin, oda arka taraflardan bir yerden kitabı alır getirirdi.) Her gün her gün ne bu yeter artık sana kitap mitap yok yürü bakalım dedi. Bende yürüyüp gittim.
 İlk olarak turistik otelin arka tarafındaki, bodrum katında tanıştığım kütüphaneden beş yüz metre yukarısından, benim bildiğim üçüncü yerinden kovuldum. Kütüphane şimdiki özel idare iş hanının doğusundaki küçük parkın yerindeki, kaymakam lojmanından , ziraat bankın arka tarafına taşınana kadar eski kitap satan bir iki dükkandan teksas, tomkis kiralayarak okuma serüvenime okumayı seven her Nizipli çocuk gibi devam ettim. Göz uçuyla baktığım kütüphanede , Bozan abi oradaysa hemen dalardım. Bozan abi gerçek bir kütüphaneciydi, güler yüzünü kimseden esirgemezdi ,çocuklardan bile, hatta bu güler yüzünden cesaret alıp ,masasına gidip, masasının önündeki sandalye oturup, sehpadaki gazeteyi, o,masada otururken okuduğum bile olmuştur. Büyüdüğümüzde bazen bizimle konuşurdu bile, kütüphaneye yıllar sonra en son uğradığımda kütüphane eczanenin üstündeki otelin karşısına taşınmıştı.
 


Tek gitmeyi cesaret edemediğim için(Bozan abi emekli olmuştu) bir arkadaşa birlikte çıkalım dedim. Çıktık görevlimi ,görevlinin yanında oturan birimi? Giremeziniz. Şu an,kapalıyız,öğle arası dedi. Duvardaki devlet demir yoları saati 11:50,yi gösteriyordu. Çıktık tabi ,yine kovulmuştuk.
Nizip de yaşam pek değişmez her yerden aniden çıkan motosikletler, esnaf kahvelerinin önünde sıra sıra dizilir. O kahvenin etrafındaki esnaflar, ikinci el motor ve nokya telefon alıp satarlar.
Niziplinin kendine has değerleri vardır. Delileri gibi Nizip delilerini sever onlara kıymet verir, bu yüzden çevreden bazen deli getirip Nizip’e bırakıp gidenlerde olur.Yazın pakta ,çay bahçesinde otururken deli kanlının biri yanağınıza buse kondurup, seni seviyorum derse,çay içiyorsanız çay ,yoksa sigara ikram etmeniz gerekir.Yada elinizi kalbinize koyup eyvallah derseniz onunda gönlü hoş olur. Meczup fırıncıdan ekmek ister, alır ,  kebapçıya içi boş ekmeği gösterir içine kavurma koyarlar ,kahveye giderse, çay isterse çay ,sigara isterse sigara verirler ,sala duyduğunda mevtanın başında kabire kadar gider,mevtanın sahipleri de deliye harçlığını verir. Nizip delisinin kıymetini bilir.Rahmetli deli Erdal kocaman bedeniyle ,gövdesini zor kuşatan şalvarıyla adeta Nizip’in nazar boncuğuydu. Bebekleri görünce sevinci yüzünün tüm kaslarını harekete geçirirdi. Nizipli saymadığı birine Almancı gömlek gömlek derdi. Kimsede hatırını kırmaz,(çok)renkli bir gömlek alırdı Erdal’a öldüğünde bin kadar gömleğinin olduğunu söylüyorlardı .Nur içinde yatsın .
Niziplinin kendi değerleri vardır.Doğan görünümlü şahin, güneye bakan, köşe başı ev, beyaz renk, yerli otomobil, nokya cep telefonu gibi bunlar diğerlerinden her zaman ayırt edilen kıymet verilen özelliklerdir.
 Nizip’te motorlar yaşam biçiminin göstergesidir. Ön ve arka çamurluğu çıkarılmış ,yan kapağı sökülmüş, ince bisiklet tekeri takılmış ise motorun sahibi deli kanlı, yarış tutkunu demek tir. Bitmeyen otobanda pazar günleri parasına yarışa gidiliyordur, eğer motorun silindiri elden geçirilip benzin tüketimini artırmak için eğeleme çalışmasından geçirilmişse, (farklıysa) muhtemelen bu motor kazanamadığı ilk yarıştan sonra, genç tarafından yakılacak olan deposunun bir tarafında liselim, diğer tarafında çatla emi yazan motordur . Motor normal , yan kapakları takılı, bakımlı temiz ise, sahibi olgunlaşma sürecinde , ailesinin sözünü dinleyen , askerliği yakın veya askerden yeni gelmiş mümtaz bir deli kanlıdır. Bunlar genelde motoru kilitlerken hortum takılmış zincir ile kilitlemeyi değil de ,direksiyonunu arasındaki demir parçasıyla kilitlemeyi tercih ederler. Eğer motorun üzerinde kilimden bir heybe var ise işte geçek motor kullanıcıları bunlardır.
Bunlar evine ailesine düşkün Niziplilerdir ve aynı zamanda motor hakimiyeti mükemmel olan insanlardır. Motoru üreten firmalar motorun bu şekilde kullanıla bileceğini! Tahmin etmiş değillerdir.
 Evin reisi motosiklete biner, hemen önüne ilk okula gitmekte olan çocuğu oturtur, onun önüne, deponun üzerine, daha küçük çocuğu oturtur. Hanım arkada ,sandalyede oturur gibi yan oturur, sağ eliyle kocasını belinden kavrarken diğer eliyle kucağındaki bebeğini tutar. Bu düzende, en ünlü motor akrobatlarının yapamayacağı hareketleri Nizip trafiğin içinde, engelli, çukurlu yolarda, sanki piknikte, kırda gezi yormuş gibi serin kanlılıkla sergiler. Nizip’te motor o kadar yaygındır ki nerdeyse herkesin motoru vardır , hele arabası olanın kesin birde motoru vardır.
Nizip’in içinde gerekmedikçe arabayı kullanmaz, motorla dolaşır yağmur yağmadıkça da motor dan inmez.
Nizip’te yağmur daha çok baharları yağar. Köylünün yağıştan memnun olduğu hiç görülmemiştir. Yağışın çok olduğu senelerden birinde, yağış bu sene çok oldu diyen köylülere ne çoğu yav televizyonda görmediniz mi Trakya yı nasıl sel götürdü diyen, beş dönemdir muhtar olan, yaşlı köy muhtarıyla aynı köy dolmuşu içinde ben de vardım. Her ne kadar yağmur az yağdı diye şikayetçi olsa da gök yüzü biraz bulutlarla kapansa,gökte güneşi göremese Niziplinin morali bozulur , her yeri karamsarlık sarar, yüzler asılır ,canlar sıkılır insanlar erkenden çarşılardan çekilir.
 

Nizip’in yazı sıcaktır,ama sıcaklık 40 dereceyi geçmeyene kadar kimse sıcak oldu demez. 40 dereceyi geçince ,öğle saatlerinde dışarı çıkma yasağı konmuş gibi ,mecbur kalanların haricindeki herkes öğle uykusuna yatmıştır . Dışarıdakiler ise gölge yerlerde, duvar diplerinde hizalanarak güneşten saklana saklana yürümeye çalışırlar.
İkindi serinliği ile birlikte hayatı (iç avlusu) olmayan yeni evlerinde yaşam kapı ününde devam eder. İç etmek için fıstıkçılardan alınan fıstıklar kapı önünde, briketlerin üzerine höyüklenerek yığılıp çoluk çocukla, demir eğelerle kırılır.
Yaşlılar küçük yer minderlerinde yada sandalyede gölge kaldırımlarda sohbet eder.
Yaz Nizip için çalışma demektir. Amelenin ele geçmediği zamandır. Arpalar, buğdaylar biçilir, mercimekler Nizip’te ki mercimek fabrikalarına işlenmeye verilir. Üzümler kesilir, pekmezler çıkarılar fıstıklar kırılır. Her eve iyi kötü üzüm girer, boz yada ben fıstık girer.. Üzümler sepet sepet eşe dosta gönderilir, kalanı bağ bozumunda batoslu suda yıkanır, cıvık hamurla birbirine ulanmış gazetelerin yahut yeni çıkan kevgir gibi çadırların üzerin ne serilip kurumaya terk edilir. Kimi ağız tatına düşkün olan üzümün birazını evine götürüp curunlarda ( üzüm ezme havuzu) yoksa büyükçe bir leğenin içine üzüm dolu çuvalı koyup tepeleyerek suyunu çıkarır . Çıkan suyun içine elenmiş toprak katarak , koca bir kazanın içinde elde edilen topraklanmış üzüm suyu kaynarken, ne büyük ne küçük orta karar yeşil bir incir dalı batırılır, birkaç aşırı kaynatılan şire süzülerek geniş kaplarda güneşe konur. Güneşte olgunlaşmasıyla Niziplinin gün pekmezi olur
 

Bağlarda üzüm kalmayıp ta hünüsüler bir başlarına tiğyeğin de terk edildiğinde Niziplinin damda dolmalık patlıcan ,biber kurutma mevsimi başlar. Biberler damdaki tellerde kızarırken, sebze haline kamyon kamyon gelen etli kırmızı tatlı biberle, tombul acı biber kalkan at arabaların ardından, türeyen kayıklı motorlarla çuval çuval evlere çekilir. Bir güzel yıkanıp naylon eldiven takılı ellerle özenle temizlenip ,kapı önüne gelen kayıklı motorun kayık kısmına monte edilmiş, kocaman et çekme makinesinin kablosu uçuna takılı fişi kimin biberi çekiliyorsa onun evine takılır, makine biberi çektikçe biber salçasıda kovalarla dama çekilmeye başlar. Kovalar biberi çekene aittir. Çekilen biberlerin ölçüsü taşınan kovaların adedinde saklıdır. Çekilen biberler damda kah bidonların kah mahraların üzerine yerleştirilen sinilerde çekişe çekişe olgunlaşmaya bırakılır. Her geçen gün içinde güneşin ateşten parmaklarının sığaması ile evin hanımının tahta kaşıkla ikide bir karıştırıp, kaptan kapa aktarıp, bir iki hazır domates salçasıda günde bekletildikten sonrada aynı kabın içinde, bir tene ve bir tada kavuştuktan sonra, varsa eski yeşil bir turşu küpünün içine doldurulur yoksa beş kilogramlık ay çiçek yağı kaplarına konur. Artan biber göpçüklerinin de, içine sonradan kurutulan acı kırmızı biber çekilerek toz haline getirilip yağ ile tuz katılıp son bir güneşlendirildikten sonra ev yapımı pul biber ile birlikte kışa hazırlanılır. Çeltik odunları çuvallarla, arabalarla evlere taşırken daha Nizip’e kış gelmez ama gelince de çarçabuk geçer Nizip’ten.
Nizip böyle anlatılmakla bitmez, çünkü Nizip Anadolu insanın kendisidir.
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol